Toplumların, toplumsal yapılarında meydana gelen değişmeyi ifade eder. Toplumsal yapı ise toplumların fizikî ve kültürel özelliklerinden oluşan bir yapıdır. Toplumların fizikî ve kültürel yapıları ise hiçbir zaman durağan olmayıp sürekli bir değişim hâlindedir. Bu değişim olumlu yönde olabileceği gibi olumsuz yönde de olabilir. Bundan ötürü toplumsal değişme kavramı kesin bir yön belirtmeyen tarafsız bir kavramdır. Toplumların yapısında olumlu yönde bir değişme olursa bu durum ilerleme ve gelişme olarak nitelendirilir. Toplumların yapısında olumsuz yönde bir değişme olursa bu durum da gerileme olarak nitelendirilir. Sosyoloji, toplumsal yapıyı ve toplumsal yapıda meydana gelen değişimleri inceleyen bir bilim dalı olduğundan toplumsal (sosyal) değişim kavramı sosyolojinin temel kavramlarından biridir.
Toplumların fizikî yapıları, insanlar tarafından oluşturulmuş ve değiştirilmiş binalar, köyler, şehirler, yollar gibi gözle görülen maddi unsurlardan oluşurken toplumların kültürel yapıları ise insan ilişkileri sonucu oluşan örf, âdet gibi davranış kalıplarını ifade eder. Bu iki unsurun bir araya gelmesi ise toplumsal yapıyı oluşturur. Toplumsal yapı kavramı bir bütünü ifade ederken o bütün içinde bireylerin rol ve statülerinde meydana gelen bireysel değişmeler, toplumsal değişme kavramı ile ifade edilmez.
Değişim kaçınılmaz ve zorunlu bir olgudur. Toplumsal yapılarda meydana gelen değişmeler ana hatları ile iki biçimde olur. Birincisi tabiat örtüsünün değiştiği gibi herhangi bir müdahale olmadan toplumsal yapılarda zamanla doğal ve olağan şartlara bağlı olarak, kendiliğinden meydana gelen değişim, ikincisi ise insan elinin müdahalesi ile meydana gelen ve değiştirme yolu ile gerçekleşen değişimdir. Değiştirme yolu ile değişimin de iki temel şekli vardır. Birincisi, belli bir plan ve proje dâhilinde yasal düzenlemelerle gerçekleştirilen değişim, ikincisi ise devrim yaparak, otorite oluşturarak, baskı kurarak toplumsal yapıyı devrimin mantığına göre değiştirmektir. Tarihte ve günümüzde toplumsal yapıları baskı kurarak değiştirme örnekleri mevcuttur.
İnsanlık tarihi aynı zamanda bir değişim tarihidir. Değişim kavramı her ne kadar yön belirtmeyen tarafsız bir kavram olsa da toplumların/insanlığın değişimini ele alan düşünürler, değişimi ilerleme olarak görmüşlerdir.
Sosyolojinin kurucusu olarak da kabul edilen ve 14. yüzyılda yaşamış Tunuslu ünlü Müslüman düşünür İbn-i Haldun (ö. 1406), toplumların bedevilikten (göçebelikten) hadariliğe (şehirliliğe) doğru bir değişim geçirdiğini ifade etmektedir. İbn-i Haldun’a göre bedevilik çölde oturan, çadırda yaşayan, yerleşik hayata geçmemiş hayat tarzını anlatırken hadarilik ise yerleşik hayata geçerek köy, kasaba ve şehirlerde yaşayanların hayat tarzını anlatmaktadır.
Batılı düşünürlerden ilk sosyolog ve ilk sosyalist olarak da nitelendirilen Saint Simon (ö. 1825) toplumların üç ayrı aşamadan -kölelik, feodalizm ve endüstriyalizm- geçerek değiştiğini savunmaktadır. Düşünür; kölelik ve feodalizm dönemlerini düzensizlik ve huzursuzluk dönemi olarak görmekte, toplumların evrimleşerek ancak endüstri döneminde üretimi artırarak toplumsal huzura kavuşabileceklerini öngörmektedir.
Yine Batılı düşünürlerden Auguste Comte (ö. 1857) da değişim sürecini meşhur üç hâl yasası olarak bilinen görüşü ile açıklamaktadır. Ona göre toplumlar organizma gibidirler; evrimleşerek değişirler ve bu değişim süreci de üç aşamada gerçekleşir: Dinin hâkim olduğu teolojik dönemden aklın hâkim olduğu metafizik döneme, metafizik dönemden de bilimin hâkim olduğu pozitif döneme geçerler. Böylece evrim sonunda insanlık/toplumlar ilerleyerek en iyiyi ve en doğruyu bulurlar, en doğru olan ise pozitif dönemdir.
Herbert Spencer (ö. 1903) da toplumu daha iyiye, doğruya ve gelişmeye doğru giden bir organizmaya benzetmektedir. Spencer da değişimi endüstrileşmeye bağlamakta, endüstrileşmenin de bir evrim sürecinde gerçekleştiğini ifade etmektedir. Böylece toplumların geçirdikleri aşamaları belirsiz düzenden belirli düzene doğru giden bir ilerleme süreci olarak görmektedir. Bu süreç de toplumlar, geleneksel toplum yapılarından modern toplum yapılarına doğru evrilerek ve ilerleyerek devam etmektedirler.
19. yüzyılın önemli düşünürlerinden olan Émile Durkheim (ö. 1917) de değişim sürecini açıklarken toplumları basit yapılardan karmaşık yapılara doğru evrilerek değişen ve gelişen yapılar olarak görmektedir. Durkheim’in kendi ifadesi ile toplumlar “mekanik dayanışma”dan “organik dayanışma” yönüne doğru evrilmektedir. Durkheim, modern toplumları aşırı iş bölümüne dayalı, organik dayanışma içinde olan toplumlar olarak görmektedir. Bir başka Batılı düşünür ve sosyolog Ferdinand Tönnies (ö. 1936) ise toplumsal değişim sürecini, meşhur Cemaat ve Cemiyet adlı eserinde “gemeinschaft”tan “gesellschaft”a geçiş olarak nitelemektedir. Tönnies’e göre cemaat geleneği, cemiyet ise modern/yeni olanı temsil eder.
Sonuç olarak Batılı düşünürler toplumsal değişmeyi bir ilerleme olarak görmektedir. Saint Simon ve Herbert Spencer modernleşmeyi “endüstrileşme” kavramı ile açıklarken Auguste Comte “pozitivizm” kavramı ile Émile Durkheim “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma” kavramlarıyla, Ferdinand Tönnies ise “gemeinschaft” ve “gesellschaft” kavramlarıyla açıklamaktadır.
Toplumsal yapılar ile toplumsal değişme arasında fonksiyonel bir ilişki vardır. Bu durumu göz önünde bulunduran Türk sosyolojisinin önemli ismi Ziya Gökalp (ö. 1924) de Türk toplumunun toplumsal değişimini üç devreye ayırarak izah etmiştir:
Eski devir: Türk kavminin zuhûrundan (ortaya çıkışından) itibaren Türklerin İslâm dinine girmesi zamanına kadar olan devir.
Orta devir: Türk kavminin İslâm dinine girmesinden, Garp medeniyetini kabul zamanına kadar olan devir.
Yeni devir: Garp medeniyetini kabulden bugüne kadar olan devir.
Toplumsal değişme farklı zamanlarda ve farklı toplumlarda hızı ve yönü itibarıyla farklılık arz etse de değişim süreklidir.
Ali Rıza Abay