SÖZLÜ TARİH

Süleyman İNAN views459

Kaynağı sadece yazılı kitap veya malzeme olmayan ve yaşayan kişilerin hafızalarındaki bilgiye dayalı anlatımları belirli yöntemler dâhilinde kayıt altına alma çabası içinde olan bir çalışma alanıdır. Önemli kişilerin değil “sıradan” insanların kişisel anlatılarının tarih yazımına dâhil edilme yöntemidir. Dinleme, kaydetme ve derleme adımları izlenen sözlü tarih çalışmalarında belirli döneme ait anıların toplanması ve saklanması esastır. Bu tür çalışmalar temel referansı yazılı belgeler olan tarihçilere, ek ve zengin yeni açılımlar sağlamayı amaçlar. Gelinen noktada, salt tarih çalışmalarının değil, başka bilim dallarının da kullanabileceği disiplinler arası bir yaklaşım olarak önem kazanmıştır. Ses ve görüntü kaydedicilerdeki ileri düzey teknolojiler, sözlü tarih çalışmalarını yaygınlaştırmaktadır. Aslında temel yöntem, söylenenleri konuşulan kimselerin sesiyle doğrudan ses veya görüntü kaydedicilerle kayıt altına alma işine dayanır. 

Tarihçilikte başlangıçtan beri sözlü anlatımlara dayalı bilgilere başvurma hayli yaygındı. Zaten tarihçiliğin başlangıcı da sözlü anlatımların yazıya geçirilmiş hâllerine dayanıyordu. Fakat modern dönemlerde tarihçilikteki yeni arayışlar sonucu, sıradan insanın öne çıkarılışıyla doğrudan anlatımların kayıt altına alınarak hem hatıraları saklama hem de bunlardan yeni bilgiler üretme anlayışı giderek hâkim olmaya başladı. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nın yol açtığı insanlık dramlarını, büyük sosyal yıkımları şahitlerin ağzından kayda geçirme teşebbüsü sözlü tarihin gerçek anlamda başlangıcını oluşturur. Aslında sözlü anlatımları toplama girişimleri 1930’lardan itibaren Amerika’da geçirilen büyük sosyal ve ekonomik krizlerin sıradan insanın hayatında nasıl bir etkiye yol açtığı noktasında yeni bir projeyle gündeme gelmişti. Fakat burada yöntem not tutmaya dayalıydı. Hatta Türkiye’de de daha 1940’larda sosyolojik alan çalışmalarında benzeri yöntemler kullanılmıştı. Bunun yanı sıra halkiyat/folklor çalışmalarında yine sözlü anlatımları ihtiva eden yazılar mahalli dergilerde yer bulmuştu. 

Bugünkü anlamda sözlü tarih çalışmalarının 2. Dünya Savaşı sırasında gelişme gösterdiği genellikle kabul edilir. Özellikle ses alma cihazlarıyla sözlü tarih çalışması yapma usulünün ilmî çerçevede 1948’den itibaren Amerika’da Columbia Üniversitesi’nde Allan Nevins (ö. 1971) vasıtasıyla gerçekleştirildiği belirtilir. Burası büyük bir sözlü tarih arşivine sahiptir (Columbia Oral History Research Office). Sonraki yıllarda sözlü tarih; seminerler, atölyeler ve konferanslarla zamanla kendi akademik disiplinini oluşturmuştur. 1980’lerde sözlü tarihin tarih biliminin özellikle yararlanabileceği bir araç olduğu açık şekilde anlaşılmıştır. 1996’da Göteborg’da IX. Uluslararası Sözlü Tarih Konferansı’nda kurulan Uluslararası Sözlü Tarih Derneği (IOHA), kısa sürede sözlü tarihçiler için dünya çapında forum oluşturan bir meslek birliği hâline gelmiştir.

Türkiye’de sözlü tarih literatürü, Oral History dergisinin kurucusu P. Thompson’ın katılımıyla gerçekleşen Haziran 1993’teki I. Sözlü Tarih Atölyesi’nin kayıtlarıyla ivme kazanmıştır. 2000’lerden sonra sözlü tarih çalışmaları; herkese açık, dijital ortamlarda arşiv oluşturabilen, profesyonelce yürütülen bir evreye geçmiştir. Bazı sivil inisiyatiflerin öncülüğünde gerçekleşen sözlü tarih atölyeleri sonrasında, veri tabanı oluşturularak yapılan sözlü tarih görüşmeleri sistemleşmiş bir mahiyet kazanmıştır. Şimdilerde sözlü tarih, daha çok sosyal bilimlerde yapılan akademik araştırmaların bir yöntemi olarak kendini gösterirken bir yandan öğrenme/öğretme yöntemi olarak da özellikle aile ve şecere araştırmalarının bir yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Süleyman İnan

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi