SUDÛR

Cüneyt KAYA views1810

Sudûr ve onunla eşanlamlı olarak kullanılan feyz, İslâm dünyasındaki felsefî düşünce içinde özellikle Fârâbî (ö. 339/950) ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) tarafından geliştirilen yaratma teorisini ifade etmektedir. Kelime olarak “doğmak, çıkmak, meydana gelmek” anlamlarına gelen sudûr, zaman içinde yoktan yaratma için kullanılan ve kelâmcılar tarafından savunulan hudûs teorisinin aksine, İlk Sebep ya da Özü Itibarıyla Zorunlu Varlık olarak adlandırılan Tanrı’dan, varlığın zaman dışı ve sürekli bir şekilde çıktığı ana fikrine dayanmaktadır. Kökleri, Yeni-Eflâtunculuğun kurucusu Plotinus’a (ö. MS 270) kadar geri götürülebilecek olan sudûr, ilk defa Fârâbî tarafından varlık, bilgi ve değer alanlarının tümünü kuşatacak bir genişlik ve derinlikle ortaya konulmuş ve dönemin kozmolojik kabulleriyle de uyumlu bir teori hâline getirilmiştir. İbn Sînâ tarafından da bütün felsefî disiplinleri kuşatan sisteminde sudûra merkezî bir konum verilmiş ve onun da etkisiyle, yaratma konusunda neredeyse bütün filozofları temsil eden bir teori olarak tanınmıştır. 

Düşünce tarihinin en kadim sorularının başında, ‘Bir’ ile çok arasındaki ilişkinin mahiyeti gelmektedir. Bir’den ya da maddi olmayan bir ilkeden çokluğun ya da maddi varlıkların nasıl varlığa geldiği, sudûrun da cevap vermeyi hedeflediği ana sorudur. Bu soruya kelâmcılar, Tanrı’nın mutlak bilgi, irade ve kudretiyle her şeyi yoktan yarattığı şeklinde cevap verirken sudûru savunan filozoflar, bu cevabın, Tanrı’nın mükemmelliği yanında zaman tasavvuru açısından da doğurduğu açmazlara dikkat çekerek, ‘Bir’ ile çok arasında zaman dışı ve sürekli bir ilişkinin olduğunu savunmaktadırlar. Buna göre, Tanrı’nın hiç değişmeyen mükemmel varlığının yegâne eylemi, O’nun kendini bilmesidir ve bu bilginin sonucu olarak âlem, maddi olmayandan maddi olana, basitten bileşiğe doğru hiyerarşik olarak ve nedensel bir ilişki içinde varlığa gelmiştir. Tanrı’nın kendisine dair bilgisinin bir başlangıcı ve sonu olmadığından âlemin varlığının da zamansal bir başlangıcından ve mutlak yokluk anlamında bir sonundan söz etmek mümkün değildir. Tanrı her şeyin varlık sebebi olduğundan, O, âlemi, sebebin sonucunu varlık açısından öncelemesi anlamında öncelemektedir ve Tanrı ile âlemin varlık kategorileri arasındaki farklılık, mutlak ve aşılamaz bir mahiyettedir.

Cüneyt Kaya

Kaynakça

Fârâbî. el-Medînetü’l-Fâzıla: Tanrı-Âlem-İnsan. nşr. ve çev. Yaşar Aydınlı. İstanbul: Litera Yayıncılık, 2018.

İbn Sînâ. Kitâbü’ş-Şifâ: Metafizik, I-II. Çev. Ekrem Demirli ve Ömer Türker. İstanbul: Litera Yayıncılık, 2004-5.

Kaya, Mahmut. “Sudûr.” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi XXXVII içinde. Diyanet Vakfı Yayınları, 2009. 467-8.

Türker, Ömer. “Metafizik: Varlık ve Tanrı.” İslâm Felsefesi: Tarih ve Problemler içinde. Ed. M. Cüneyt Kaya. 7. Baskı. Ankara: İSAM Yayınları, 2019. 603-653.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi