1. Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında Birleşik Krallık ile Fransa arasında imzalanan ve Orta Doğu’da büyük devletlerin savaş bitmeden önce kendileri için nüfuz bölgelerini belirledikleri bir anlaşma olup bölgenin bugünkü haritasının da ilk nüvesini oluşturmaktadır. Adını anlaşmayı hazırlayan İngiliz ve Fransız diplomatlardan alır.
Anlaşmanın birden fazla boyutu vardır. Britanya için bölgesel olarak en önemli dış unsur, petrol değeri gittikçe artan Orta Doğu’dur. Bu bölge Hindistan yolunun güvenliği açısından da önemlidir. Britanya’nın bölgede denetim kurabilmesinin önündeki en büyük rakibi müttefiki Fransa’dır. Batı cephesindeki meşakkatli muharebelerin yükünü taşıyan Fransa, Lübnan’daki varlığına Suriye’yi de ekleyerek Musul dâhil bu bölgeyi kontrol altına almayı hedeflemektedir.
Araplar açısından ise bu süreç kritik bir öneme sahiptir. Mekke Emiri Şerif Hüseyin (ö. 1931), 1915 Temmuz’unda Mısır’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Henry McMahon’a (ö. 1949) İngiltere ile ittifak kurmak suretiyle Osmanlı’ya başkaldırma koşullarını bildirmiştir. Mektuplaşmalar sonunda Şerif Hüseyin desteklenmiş ancak vaat edilen Arap devletinin sınırları muğlak bırakılarak bu konu savaş sonrasına ertelenmiştir. Mesele esas olarak İngiltere’nin müttefiki Fransa’nın istediği Suriye kıyılarında düğümlenmiştir. Ancak bağımsız bir Arap devleti vaadine güvenen Şerif Hüseyin, İngiltere’nin desteğini alarak 10 Haziran 1916’da isyan başlatmıştır. McMahon-Hüseyin anlaşmasından geç haberdar olan Mark Sykes (ö. 1919) ise Araplara vaat edilen alanları kurtarmanın tek yolunun etki alanları yaratmak olduğundan hareketle görüşmelere başlamıştır. Bu arada Osmanlı Devleti umulanın aksine önce Çanakkale’de (1915) ve ardından Kûtu’l amâre’de (1916) İngiliz birliklerine karşı zafer kazanmıştır.
Bu koşullar altında hazırlanan Sykes-Picot anlaşması Fransa’ya güney Lübnan’dan Anadolu’ya kadar uzanan Suriye kıyıları üzerinde doğrudan bir kontrol bölgesi, Suriye içinde ise dolaylı bir etkinlik imkânı sunmaktadır. Britanya ise Irak’taki statüsünü garanti altına alarak Mezopotamya’nın güneyini ‘doğrudan kontrol’ etmek suretiyle Gazze’den Kerkük’e kadar uzanan özel bir dolaylı etkinlik alanına sahip olacaktır. Şerif Hüseyin’e vaat edilen bağımsız Arap devletinin yerini ise İngiliz ve Fransızların dolaylı etkinlik bölgeleri arasında kurulacak bir manda yönetimi alacaktır. Anlaşma şartlarına göre Filistin ise uluslararası yönetim altına alınacaktır.
1917’deki Sovyet Devrimi’nin ardından iktidara gelen Bolşevikler tarafından kamuoyuna duyurulan Sykes-Picot yürürlüğe girmemiş ancak günümüz Orta Doğu haritasının şekillenmesindeki etkisi ve bölgesel çatışmaların başlangıç noktası olması açısından tarihsel öneme sahip bir anlaşmadır.
E. Fuat Keyman