Tahıl, bakliyat, sebze ve meyve gibi zirai faaliyetlere ve hayvan yetiştiriciliğine verilen kapsayıcı bir isimdir. Tarımsal faaliyetler ölçeği, yetiştirilen ürünler ve üretimde kullanılan teknolojinin düzeyine göre yoğun (“intensif” ya da “entansif”) veya düşük yoğunluklu (“ekstansif”) olarak ikiyi ayrılmaktadır. Entansif tarımda buğday, mısır, şeker pancarı pamuk vb. sanayide önemli yer tutan ve uluslararası pazarda da işlem gören birkaç ürüne odaklanılır. Temel gaye modern teknik, sistem ve uygulamalarından faydalanılarak bu ürünlerden mümkün olduğunca fazla elde edilmesidir. Düşük yoğunluklu tarımda ise makine/aletler ve iş gücü en az düzeyde kullanılır ve ürün çeşitliliği fazladır. 

Bitki ve hayvanların evcilleştirilmesiyle başlayan tarım, insanlık tarihi açısından oldukça önemli bir dönüm noktasıdır. Bu özelliği ile Neolitik çağın başlangıcı sayılmaktadır. İnsan avcı-toplayıcılıkta olduğu gibi besin kaynaklarının peşinden yer değiştirmek zorunda kalmamış, artık kendi besin kaynağını üretmek suretiyle sabit yerleşim yerleri ve medeniyetler inşa edebilmiştir. Bugün, elimizdeki veriler ilk bitkisel evcilleştirmenin/üretimin MÖ 8.500 yıllarında Türkiye’nin güneyinde, “Bereketli Hilal” adı verilen yerde başladığını gösteriyor. Gerek iklim ve coğrafyasının uygunluğu, gerekse de dünyadaki bitkisel ürünlerin büyük bir bölümünü oluşturan sekiz “temel bitkiye” (founder crop; tahıllardan çift ve tek sıralı buğday ile arpa; baklagil olarak mercimek, bezelye, nohut, acı burçak; lif olarak keten) ev sahipliği yapması Bereketli Hilal’i dünyanın diğer bölgelerine göre avantajlı kılmaktadır. 

Tarımsal üretimin ikinci aşaması hayvanların evcilleştirilmesi olmuştur. Milattan 8.000 yıl önce koyun, keçi ve domuzun evcilleştirilmesiyle başlayan bu süreçte toplam 14 hayvan evcilleştirilmiştir (köpeğin evcilleştirilmesi MÖ 10.000; evcilleştirilen diğer hayvanlar inek, at, tek hörgüçlü (Arap devesi) ve iki hörgüçlü deve, lama ve alpaka, eşek, ren geyiği, manda, yak ve yaban sığırıdır). Tarım devrimi ile birlikte insan, “artı değer” üretebilmiş, beslenmenin yanında sanattan, bilime ve eğitime, askeri güçten yargıya kadar farklı alanlara zaman ve enerji ayırabilmiştir. Hayvansal ürünlerden faydalanma insanın biyolojik evrimi ile de yakından ilgilidir. Örneğin sütteki “süt şekeri” olarak da bilinen “laktoz”un sindirilmesi tüm memelilerde sadece bebeklik döneminde salgılanan “laktaz enzimi” sayesinde mümkün olabiliyorken, insanlarda ortaya çıkan genetik mutosyon, “laktoz toleransı”nı (sindirimini) mümkün kılmıştır. Bir başka deyişle, günümüzde yetişkinlerin süt içebilmesini (laktoz intoleransına sahip olanlar hariç) bu genetik mutasyona borçluyuz. Diğer yandan insanın yeryüzündeki varlığının çok büyük bir bölümünü avcı ve toplayıcılıkla geçirdiğini, biyolojik adaptosyonun da buna göre şekillendiğini savunanlara göre tarım devrimi ile yaşanan bu tür adaptosyonlar yeterli değildir: Günümüzde sıklıkla görülen diyabet, kalp ve obezite gibi hastalıkların nedenini de tarım devrimiyle başlayan beslenme şekline bağlanmaktadır. 

Tarım devriminin ardından toplumlar bazen sulama kanalları inşa ederek, bazen alet ve makine geliştirerek tarımsal üretimi artırmaya çalışmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte tarımsal ürünlerin, özellikle pamuk, şeker kamışı/pancarı ve tütünün yoğun üretimine başlanmış, bitkisel ürünler sanayinin önemli ham maddesi hâline gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’na kadar bu şekilde devam eden tarımsal üretimin savaştan sonra bambaşka bir hâl almaya başladığını söyleyebiliriz. Savaşın hemen ardından başlayan ve “Birinci Yeşil Devrim” olarak anılan dönemde kimya ve ilaç sanayinin gübre, zirai ilaç ve antibiyotikler yoluyla ziraat ve hayvancılıkta üretim artışına odaklandığını görüyoruz. Gerek yoğun su kullanımını beraberinde getirmesi, gerekse toprağa uzun dönemli zararlar vermesi nedeniyle bunun sınırlarına ulaşıldığının düşünülmeye başladığı 1990’lardan itibaren “İkinci Yeşil Devrim” olarak anılan dönemin ürünleri görülmeye başlandı. Bir önceki dönemle iç içe olan bu dönemde bitkisel üretimde artışın bir diğer yolu genetiği değiştirilmiş (GDO) tohumlar oldu. 

Sanayi devrimi ile başlayan ve küreselleşmeye kadar uzanan bu süreç, aynı zamanda kapitalizmin tarım alanlarına, köylere nüfuzunu da anlatır. Günümüzde toprak, tohum ve emek üçgeninde kendine bir yol bulan tarımdan bahsetmek mümkün değildir. Tarımsal üretim: tohum, gübre, teknoloji, işleme, sermaye, uluslararası piyasadaki fiyat hareketleri ve ülke siyaseti ile yakından ilgilidir. Tüm bu değişkenler içinde, uluslararası şirketlerin “sertifikasyon” aracılığıyla tohumlarda mülkiyet tesis etmeleri ve zirai ilaç üretim/dağıtımında tekelleşmeleri yerel üreticiyi/köylüyü ve nihayetinde tüketiciyi en fazla etkileyen konulardır. Bugün, daha sağlıklı bir yaşam sürebilmek, ancak artan dünya nüfusunu da yetecek bitkisel ve hayvansal üretimin doğaya, insan sağlığına zarar vermeden, gelecek kuşakların doğadaki haklarına el sürmeden nasıl sağlanabileceği insanlık olarak tarımdaki en temel mesele durumundadır.

Abdurrahman Yılmaz

Kaynakça

Aysu Abdullah ve M. Serdar Kayaoğlu. Köylülükten Sonra Tarım: Osmanlı’dan Günümüze Çiftçinin İlgası ve Şirketleşme. Ankara: Epos, 2014.

Fairbairn, Andrew. A History of Agricultural Production at Neolithic Çatalhöyük East, Turkey. World Archaeology 37, Sayı: 2 (2005).

Keyder, Çağlar ve Zafer Yenal. Bildiğimiz Tarımın Sonu: Küresel İktidar ve Köylülük. İstanbul: İletişim, 2013.

Schmidt, Klaus. Göbekli Tepe. İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2018.

Woicik, Jan. Arguments of Agriculture: A Casebook in Contemporary Agricultural Controversy. West Lafayette: Purdue University Press, 1989.

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi