Hukukun kendisine ayrı bir kişilik tanıdığı kişi ve mal topluluklarını ifade eder. Gerçek kişi; Çağdaş Hukuk’da “insan”dır. Her insan Hak Ehliyeti’ne sahiptir, haklara ve borçlanmaya ehildir. Ancak; gerçek kişilerin ortak ve sürekli ihtiyaçlarına daha iyi ve güvenli hizmet etmek için Hukuk; gerçek kişi olan insanlardan başka bir de “tüzel kişi” kavramını kabul etmiştir. Kavram nisbeten yenidir, ne var ki insanların sürekli ve ortak ihtiyaçlarını başka hukukî yollardan karşılamak üzere, yerleşik toplumlarda bugün “tüzel kişi” dediğimiz oluşumlara rastlanır. Roma Hukuku bu oluşumların iki ana türünü birbirinden “Kişi toplulukları” ve “mal toplulukları” terimleriyle ayırıyordu. Bugün Türk Hukuku’nda “vakıf” dediğimiz kurumun o çağdaki görünümü bu şekilde adlandırılmakta idi. Ancak, bu mal toplulukları da gerçek kişilerin ihtiyaçları için oluşturulduğu ve yönetimleri için gerçek kişilerin devreye girmesi zorunluluğu dolayısıyla, aslında bu oluşumlar da gerçek kişilerin yönetiminde olmalarını gerektiriyordu. Başka medeniyetlerde de benzer oluşumlar vardı. Ancak; daha “tüzel kişi” kavramı yoktu.
Tarihsel süreçte 19. yüzyılda Almanya’da Roma Hukuku temeline dayanarak Hukuk tekniği ve metodolojisi, temel kavramlar ve ilkelerin belirlenmesi çalışmaları çok verimli olmuş ve “tüzel kişi” terimi de bu çalışmalar ortamında ortaya çıkmıştır. “Tüzel kişi” bir amaç çevresinde birleşen gerçek kişilerden ayrı bir “kişilik” kazanmıştır. Demek oluyor ki hukuk tekniği ortak ve sürekli amaca daha iyi ve güvenli hizmet edilebilmesini sağalmak için bir “varsayım” kabul etmiştir. Ne var ki ünlü Alman hukuk bilgini Friedrich Carl von Savigny (ö. 1861) bunun bir varsayım olduğunu belirtirken Otto Friedrich von Gierke (ö. 1921) “varsayım” değil “gerçeklik” kuramını savunmuştur. “Varsayım” olduğu söylenirse, Devlet’in bu varsayımın sınırlarını daraltıp hatta tamamen ortadan kaldıracağından endişe edilmiştir. Aslında varsayım kuramı kabul edilse de Hukuk Devleti açısından doğan endişeler giderilebilir: Hukuk Devleti gerçek kişilerin temel hak ve hürriyetlerini ihlal edemez. Şu hâlde, gerçek kişilerin hukukî güvencesi, onların meydana getirdiği bu oluşumları da kapsar.
Gerçeklik kuramı etkisiyle, Türk Medeni Kanunu’nda tüzel kişi kurucularının temel kuruluş belgesinde belirttikleri kurullar ve yöneticiler, gerçek kişilerin organları gibi sayılır. Ancak; bu da bir varsayımdır. Gerçekte, söz konusu olan; gerçek kişiler arasında olduğu gibi, kuruluş belgesiyle verilen bir temsil yetkisinin kullanılmasıdır. Buna “organ-temsil yetkisi” denebilir.
Tüzel kişiler; “Kamu Hukuku tüzel kişileri” ve “Özel Hukuk tüzel kişileri” olarak ayrılırlar. Kamu kurumu tüzel kişilerinin başında, Devlet gelir. Yeni bir Devlet kurma iradesinin açıklanması her ülkenin örflerine göre belirlenen şekilde olurdu. Uluslararası alanda yeni bir Devler kurulduğu açıklanınca diğer Devletler bu yeni Devlet’i tanır veya tanımazlar. Bugün yeni Devlet kurulması iradesi genellikle bu yeni Devletin Anayasası’nın kabul edilmesiyle açıklanmaktadır.
Astlık-üstlük derecesi bakımından Devletten sonraki aşamalardaki kamu tüzel kişileri de “Federasyonlarda Federe devletler” ve takiben her Federe Devlette de ast aşamalarda “Kamu yönetimleri (yerel yönetimler)”, “Kamu kurumları” ve “Zorunlu meslek kuruluşları” olarak yer alırlar. Üniter Devlet yapılarında Federal/Federe Devlet ayırımı olmadığı için, en üst aşamada üniter yapılı Devlet yer alır. Yerel yönetimler belediye ve köyler, bir de il özel yönetimleridir. Kamu kurumları, kanunla kurulan, tüzel kişiliği ve sınırlı da olsa bazı ilişkilerinde kamu gücünü kullanabilen kurumlardır.
Atipik kuruluşlar da özel kanunlarla kurulmuş olabilir. Bunlar kamu gücünü -sınırlı da olsa- bazı ilişkilerinde kullanabiliyorlarsa kamu tüzel kişisi sayılabilirler.
Zorunlu meslek kuruluşları: Barolar, tabib odaları, ticaret odaları, mühendis ve mimar odaları, esnaf odaları gibi bir mesleğin icrası için o meslekten olanların kayıt olmaları gereken kuruluşlardır.
Özel Hukuk açısından değerlendirildiğinde tüzel kişilerinin kamu gücü kullanma yetkileri yoktur. Bireyler tarafından kanunda belirtilmiş usul ile kurulur ve tüzel kişilik kazanırlar. Hukuk alanında uzmanlık gerektiren alt dallar çoğaldıkça, Medeni Hukuk’un dernek ve vakıf türü dışında da Özel Hukuk tüzel kişilikleri doğmuştur. Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen adi ortaklığın tüzel kişiliği yoktur. Buna karşılık kişi ve sermaye şirketleri gibi Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olanlara tüzel kişilik tanınmıştır. Kooperatifler de TTK’dan çıkarılarak Kooperatif Kanunu ve mevzuatıyla düzenlenmiştir. Sendikalar, zorunlu meslek kuruluşu değildirler. İş Hukuku alanında özel bir kanuna tabidirler. Siyasi partiler bizde 1961 Anayasası’na kadar Dernekler Kanunu ve Medeni Kanun’a tabi idiler. Kuruluş ve işleyişleri bakımından Özel Hukuk tüzel kişileri oldukları görülmekle birlikte, amaçları dolayısıyla Anayasa Hukuku’nun ilgi ve inceleme alanına girmişlerdir.
Medeni Hukukta ise tüzel kişilerinin iki türü vardır:
Genel kurulu olması zorunlu olup belirli üye sayısı aranan, buna karşılık kuruluşu sırasında amaca hizmete yeterli mal varlığı unsurlarının özgülenmesi aranmayan dernekler (kişi toplulukları).
Genel kurulu olması aranmayıp buna karşılık kuruluşu sırasında amaca yeterli mal varlığı özgülenmesi aranan vakıflar. Kuruluş ve yönetimi bakımından atipik bir vakıf türü; Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakıflarıdır. Özel bir kanuna dayanarak kurulmuşlardır.
Cumhuriyet öncesi kurulmuş vakıflar ve cemaat vakıfları incelenirken Medeni Kanun yanında Vakıflar Kanunu’nun da göz önünde tutulması gerekir.
Özel Hukuk tüzel kişiliği kurma işlemleri “kişilik kurma işlemi” diye adlandırabileceğimiz bir hukukî işlemdir. Çift nitelikli ve dolayısıyla çift konulu bir işlem olarak nitelenir. Baskın niteliği yeni bir kişilik kurma işlemi olmasıdır. Ancak, yeterlik şartı aranan vakıflarda ve sermaye şirketlerinde en az miktarı mevzuatta belirtilen bir “kazandırma”nın bu yeni kişilik yararına yapılmış olması gerekir. Derneklerde yeterlik şartı aranmasa bile, yine de bir (aidat) ödenti verme taahhüdü aranır.
Kazandırıcı işlemin konusu, kazandırılan mal varlığı unsurlarıdır. Baskın nitelik göz önünde tutulursa, “kişilik yaratma işlemi”nin konusu, kurulan tüzel kişiliğin “amacı”dır.
Kişilik kurma işlemlerinde amaç tipi belirler. Bu amaç genel ve temel amaçtır: Ticari ortaklıklar için kazanç sağlama, sendikalar için işçi veya işverenlerin menfaatinin korunması, siyasi partiler için iktidara gelerek programını gerçekleştirme, kooperatifler için kazanç paylaşma değil, üyelerinin belirli bir alanda iktisadî yararlarının sağlanması ve korunması, dernekler için ve vakıflar için, yukarıda sayılanlar dışında, manevi bir amaç. Amaç tipi belirler. Karma amaçlı tüzel kişiler kurulamaz. Bu anlamda bir sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi vardır. Kişilik kurma amacının dışına çıkıldığı durumlarda tüzel kişinin hak ehliyeti yoktur. Tipi belirleyen amaç aşılmış is, organın temsil yetkisinin aşılması söz konusu olur.
Hüseyin Hatemi