Tasavvuf terminolojisinde yakîn, şüphenin ortadan kalkması ve bunun sonucu olarak kalpte açığa çıkan inançla birlikte bilinmeyene (gayb) dair sükûn ve itminân oluşması şeklinde tarif edilmektedir. Kimi durumlarda bilginin bir sıfatı olarak kabul edilen yakîn, kendisiyle ilişkili olduğu düşünülen mârifet ve dirâyet gibi ilimlerin üzerinde bir konuma yerleştirilir. Bu nedenle ilmin sâliki amele yönelttiği ve yakînin de onu taşıdığı dile getirilir. Mârifeti üç başlık altında ele alan bazı sûfîlere göre dilin mârifeti ikrâr, kalbin mârifeti tasdik ve rûhun mârifeti de yakîn olarak isimlendirilir. Bozulmayan ve başkalaşmayan bir ilmin kalpte mukim olması ve saf kalple gaybı temâşa durumunda şüphelerin ortadan kalkarak bir teslimiyet hâlinin hâsıl olmasına işaret eden yakîn, hüccet ile değil iman nûru ile görmek, görülenin gerçekliğinden huzur ve güven duymak şeklinde de tarif edilir. Başlangıcı mükâşefe olup onu muâyene ve müşâhede izler. Yakîn terimini haber, delâlet ve müşâhede olarak tasnif edenler olduğu gibi yakînin Allah’ın taksimine gösterilen rıza oranınca inkişâf edeceği kanaatinde olanlar da vardır. Yakîne erişmenin anahtarı, Hakk’ı her şeye (sivâ) tercih etmektir. Yakîn, Kur’ân-ı Kerîm’de imandaki kesinlik ve gerçekleşeceği kesin olarak bilinen şey anlamındaki kullanımlarına ilaveten ilme’l-yakin, ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn şeklinde terkip olarak da geçmektedir. Sûfîler, bu terkiplerden hareketle yakîni üç seviye bağlamında ele almışlardır. İlme’l-yakin, bilinmeyen hakkında herhangi bir izaha gerek olmaksızın şüphe barındırmayan aklî ve naklî bilginin ya da delilin sağladığı kesinlik olarak tarif edilir. İlme’l-yakînin ardından müşâhede ve mükâşefenin bir getirisi olarak zuhûr eden ayne’l-yakin, gözlem yoluyla gerçekleşip idrâk ve yönelimlerin bir araya gelişiyle ortaya çıkan, gözün (ayn) mârifet nazarıyla ve kalp safiyetiyle gayba bakarak eşyaya sinmiş birliği temaşa etmesiyle delile muhtaç kalmadığı kesinliktir. Bazı sûfîler, ayne’l-yakîni bekâ ile ilişkilendirerek Allah’ın vasıtasız olarak kalplerdeki sırra nakşettiği hidayet nûru olarak tanımlamaktadırlar. Hakka’l-yakîn ise diğer iki yakîn türünün bir araya gelmesiyle hasıl olup sebebi bilmeyle alakalı kesinliktir. Müşâhede yoluyla ulaşılmak istenen bilginin kalpte tahakkuk etmesi olarak da tanımlanabilir. Bazılarına göre hakka’l-yakîne ulaşmanın herhangi bir yolu bulunmamaktadır. Aklî ve naklî bilgiyi içermesi bakımından ilme’l-yakîn âlimlere, şuhûdî ve keşfî bilgiyi içermeleri bakımından ayne’l-yakîn ve hakka’l-yakîn ise nebi ve velîlere izafe edilir.

Nurullah Koltaş

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi