Kişilerin ya da grupların birbirleri ile olan ilişkilerinde, ortak duygu, düşünce ve menfaatlerde, doğrudan ya da dolaylı olarak birbirleriyle karşılıklı olarak gelişen bağlılık duygusudur. Yardımlaşma duygusunun toplumun tamamına yayılmasına da “sosyal (toplumsal) yardımlaşma” denilir.
Genellikle “yardımlaşma” kavramı ile birlikte kullanılan ve yardımlaşma kavramını da içine alan “dayanışma” kavramı ise kişilerin ya da grupların birbirleri ile olan ilişkilerinde, ortak değerler etrafında birleşerek, işbirliği, ortak tavır ve toplu hareket etmeye bağlı olarak geliştirilen bağlılık duygusudur. Dayanışmanın, yukarda ifade edildiği gibi toplumsal kurum ve kuruluşları kapsayacak şekilde işleyen bir bütün hâline gelerek, hareket etmesine de “sosyal (toplumsal)” dayanışma denilir. Literatürde genellikle bu iki kavram birleştirilerek “ Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma” terkibinde kullanılmaktadır.
Yardımlaşma ana hatları ile doğrudan yardımlaşma ve dolaylı yardımlaşma diye ikiye ayrılmaktadır. Doğrudan Yardımlaşma; birbirlerini tanıyan kişilerin ya da grupların yardımlaşması olup akrabaların, komşuların ve arkadaşların yardımlaşmasını ifade etmektedir. Dolaylı yardımlaşma ise yardım edenle yardım edilenin birbirini tanımadığı, yardım edenin yardımını yardım alana ulaştıran organizasyonlar vasıtası ile yapılan yardımlaşmadır. Dolaylı yardımlaşma da ikiye ayrılır. Birincisi gönüllü kuruluşlar aracılığı ile yapılan yardımlaşmadır. Bu yardımlaşma biçimi varlıklı insanların kurmuş olduğu vakıflar ile iyilik yapmak maksadıyla teşekkül ettirdikleri sivil toplum kuruluşları ve kurumlarınca yapılan yardımları kapsar.
İkincisi ise resmî devlet organizasyonu ile yapılan yardımlaşma olup, genellikle sosyal devlet anlayışı içinde yapılan yardımlaşmadır. Bu yardımlaşma biçiminde devletin, vergiler toplayıp belli yasal düzenlemelerle, geçinme güçlüğü çeken yoksullara, yaşlılara, kimsesizlere, bir kaza sonucu iş görebilme yeteneğini yitirmiş veya doğal afet, savaş gibi dış etkenler nedeniyle muhtaç duruma düşmüş kişilere vermiş olduğu maddi destekler, dolaylı yardımlaşma olarak bilinmektedir.
Yardımlaşma ister doğrudan, isterse dolaylı olsun, ihtiyaç sahiplerine yapılan maddi-manevi ya da ayni-nakdi yardımlar akla gelmektedir. Günümüzde de “yardımlaşma” kavramından daha çok “yardım” kavramı ön plana çıkmaktadır. Ayrıca Sosyal devlet anlayışı ile içinde “sosyal haklar” kapsamında yapılan yardımlara da “sosyal yardımlar” denilmektedir.
Yardımlaşma kavramının tarihî köklerine inildiğinde, her ne kadar milattan önceki yüzyıllarda Eflatun ve Aristo’nun “yardımlaşma” anlamına gelecek ifadeler kullandıkları bilinmekte ise de yardımlaşmanın, sosyal bir olgu olarak kurumsallaşmasında dinî inançların etkin olduğu görülmektedir. Bu bağlamda kutsal kitaplarda, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Hz Muhammed Aleyhisselam’ın öğretilerinde yardımlaşmayı teşvik eden sözlerin/ibarelerin mevcut olduğu da bilinmektedir. Yardımlaşmanın tarih boyunca, genellikle “vakıflar” adı altında gerçekleştiği, eski Mısır’da, eski Yunan’da, eski Roma’da ve eski Türkler’ de de mevcut olduğu görülmektedir.
Günümüzde ekonomik açıdan gelişmiş olan “Batı Dünyasında” yardımlaşmanın, genel olarak “Sosyal Devlet” anlayışı içinde dolaylı yardımlaşma olarak, “Sosyal Haklar” ve “Sosyal Yardımlar” şeklinde gerçekleştiği görülmektedir. Bu bağlamda, 1500 ila 1800’lü yıllarını kapsayan merkantilist dönemde, reform ve rönesans hareketleri, coğrafi keşifler, ticari ve sanayi kapitalizmin sonucunda bazı yeni toplumsal sorunların ortaya çıkması sonucu, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Sosyal Devlet” müdahale ederek, mevcut sorunların çözümünü üstlenmiştir.
Batı dünyasında, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dolaylı yardımlaşmanın, “sosyal devletin görevleri” kapsamına alınması, vatandaşlarının ihtiyaçlarının “Sosyal Haklar/Sosyal Yardımlar” şeklinde “hak temelli” olarak yasal güvence altına alınması ve” sosyal güvenliğin” de “insan hakları” bağlamında kabul edilmesi, dolaysız yardımlaşmanın zayıflamasına sebep olmuştur.
Yine Batı dünyasında yeni toplumsal sorunların ortaya çıkmasında ticari işletmelerin de sorumluluğu olduğu gerekçesi ile bazı yasal düzenlemeler yapıldığı, 1920’li yılların başlarından itibaren, dolaylı yardımlaşma anlamına gelen “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” uygulamalarının görülmekte olduğu, ayrıca, “bireysel sosyal sorumluluk” anlayışına dayalı dolaysız yardımlaşmanın da yerini tamamen bireysel inisiyatifi esas alan hayırseverliğe (Philanthropy) bıraktığı görülmektedir. Batı tipi hayırseverlik anlayışı ise insani değerleri esas alarak yapılan, toplumun refahını artırmaya yönelik, gönüllü bir bireysel sosyal sorumluluk ve iyilik hareketidir.
Bununla birlikte günümüz Batı dünyasında “Sosyal Sorumluluk”, “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” olarak “Kâr Gütmeyen Kuruluşlar”, “Gönüllü Kuruluşlar” ve “Vakıflar” adı altında, dolaylı yardımlaşma örgütlenmelerinin olduğu da görülmektedir.
Geçmişten günümüze Türklerde “yardımlaşma” (içtimai muavenet ) ve “dayanışma”(içtimai tesanüt) geleneğinin kökleri, İslâm öncesi dönemlere/eski Türk topluluklarına kadar uzansa da, esas itibarıyla İslâm sonrası dönemde, milâdî sekizinci yüzyıldan itibaren diğer İslâm toplumlarında olduğu gibi dolaysız ve dolaylı yardımlaşmanın, özellikle de Selçuklular ve Osmanlılar döneminde vakıflar üzerinden gelişerek devam ettiği bilinmektedir.
İslâmî literatürde gönüllü olarak yapılan iyiliklere “hayır” denilir. Gönülden gelerek yapılan iyiliğe de “hayırseverlik”, hayrı yapana da “hayırsever” denilir. Müslümanlar gönüllü olarak yaptıkları hayır işlerini, öldükten sonra da kendisine sevap kazandırmaya devam ettirecek anlamına gelen “sadaka-i cariye “ anlayışı içinde yaparlar.
İslâm dünyasında yardımlaşma anlayışını belirleyen “İslâm Dinidir”. İslâm Dininde yardımlaşmanın ikiye ayrıldığı görülmektedir. Birincisi zorunlu yardımlaşma, ikincisi ise gönüllü yardımlaşmadır. Zorunlu (farz/vacip) yardımlaşma/yardım; Kur’an’da açıkça yapılması emredilen yardımlaşma olup, zenginlik sınırını aşmış olan Müslümanların servetinin yüzde iki buçuğu (%2.5’i) ihtiyaç sahiplerinin hakkı olarak kabul edilir ve sadece ihtiyaç sahiplerine aynî veya nakdî olarak verilir. Bu yardımlaşmaya/yardıma zekât denilmektedir. Yardıma muhtaç kişi ya da kişiler de yardımı kabul eder ve bunun kendisinin/kendilerinin hakkı olduğunu bilir/bilirler. Müslümanlıkta esas olan farzları/vacipleri (zorunlu görevleri) yerine getirmektir. Zorunlu görevleri yerine getirmek hayırseverlik değildir. Bu duruma “Hak temelli” yardımlaşma/yardım denilir.
Gönüllü (tatavvu/nâfile) yardımlaşmada/yardım ise; Kur’an’da açıkça yapılması emredilmeyen, kişilerin bireysel inisiyatifine bırakılmış, zenginlik sınırını aşmış olsun ya da olmasın Müslümanların gönlünden/içinden gelerek, tamamen Allah rızasını kazanmak maksadı ile yaptıkları maddi ve manevi iyiliklerdir. İslâmî literatürde, okul ve çeşme yaptırmak gibi maddi olarak yapılan iyiliklere hayırseverlik denilirken, kişilerin maneviyatına hitap eden hasta ziyareti gibi iyiliklere de hayırseverlik denilmektedir.
Hayır işleri bir organizasyon ile yapılırsa bu organizasyona da “hayır kuruluşu” ya da “hayır kurumu” denilir. İslâm dünyasında yardımlaşma/hayırseverlik, “vakıflar” üzerinden kurumsallaşmıştır. Vakıf/vakıflar ise; zengin Müslümanların kazandıkları mallarının bir kısmını, geri almamak üzere insanlığın hizmetine sunduğu bir hukuksal sözleşmedir. Vakıflar kanalıyla yapılan bu hayır işleri, sadece Müslümanlar arasında yardımlaşmayı amaçlamadığı gibi sadece insanlar arasında yardımlaşmayı/yardımı da amaçlamamaktadır. Mesela bir hayırseverlik kurumu olan vakıflar, ihtiyaç sahibi yoksulların ihtiyaçlarını karşılamayı kapsarken, yine vakıflar kanalı ile yapılan, köprülerden, yollardan, su kanallarından ve kervansaraylardan zengin fakir, Müslim gayrimüslim fark etmeksizin herkes yararlanmaktadır. Ayrıca gıda sıkıntısı çeken hayvanlara gıda temin eden vakıfların da mevcut olduğu bilinmektedir.
Günümüz Türkiye’sinde ise bir yandan Türk toplumu tarihten tevarüs ettiği kendine has hayırseverlik ve yardımlaşma geleneğini dolaysız yardımlaşma olarak aile, akrabalar ve komşular arasında devem ettirirken, bir yanda da dolaylı yardımlaşma olarak vakıflar ve diğer gönüllü kuruluşlar kanalı ile devem ettirmektedir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti de dolaylı yardımlaşma olarak, Sosyal Devlet anlayışı içinde sosyal yardımlaşmayı/yardımları devam ettirmektedir.
Ali Rıza Abay