ZEKÂ (Psikoloji)

Emre Şenol DURAK views9042

En kabul edilebilir yönüyle zekâ, “dünyayı anlama, mantıklı ve soyut düşünme, öğrenme, zorluklarla karşılaşıldığında kaynakları etkili kullanma ve eldeki bilgiyi çevreyi yönetmek için kullanma” kapasitesidir. Farklı kültürlerde farklı zihinsel yetilerin daha önemli görülmesinden kaynaklı zekânın genel bir tanımı üzerinde psikologlar arasında uzlaşı sağlamak kolay görülmemektedir. Bireyselliğe vurgu yapan batılı kültürlerinde “kategoriler oluşturma” ve “mantıklı şekilde tartışma” yeteneği zekâ olarak tanımlanırken toplulukçu doğu kültürlerinde “anlama” ve “birbiriyle ilişkilendirme” yetileri zekâ tanımında ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle, yıllardır psikologların zekâyı tanımlamak için sarf ettikleri yoğun çaba anlaşılır ve değerlidir. Zekânın kültürel tanımının yanı sıra genetik altyapısının bulunması ve bireysel geçmiş deneyimlerle ilişkili olması nedeniyle günümüze kadar zekâyı tanımlamaya çalışan psikologların çok sayıda zekâ tanımı yapmalarına, zekânın farklı boyutlarını daha öne çıkarmalarına ve çok sayıda zekâ kuramları geliştirmelerine yol açmıştır. Bireyin geçmiş deneyimlerinden bağımsız, kültürel farklılıkları dikkate alan ve genetik etkenleri kapsayıcı şekilde açıklayan bir zekâ tanımı yapma kolay değildir. 

Zekânın tanımı yapılırken farklı kuramcıların zekânın farklı yönlerine vurgu yaptığı dikkat çekmektedir. Zekâ konusunda önemli çalışmaları bulunan Lewis M. Termann (ö. 1956), “soyut düşünme becerisidir” derken klasik davranışçı yaklaşımın kurucuları arasında bulunan Edward L. Thorndike (ö. 1949) “öğrenme ve sorulara cevap verme yetisidir” şeklinde bir tanım yapmaktadır. Zekâ testleri geliştirenlerin öncülerinden biri olan Wechsler ise zekâyı “kasıtlı olarak hareket etme, rasyonel düşünme ve çevresi ile etkin bir şekilde başa çıkma kapasitesi” olarak tanımlamıştır.

Yirminci yüzyılın başlarında Charles Spearman (ö. 1945) zekâ için tek bir genel unsurun varlığını kabul etmiş ve bunu da “G Faktörü” olarak tanımlamıştır. Bu genel zekâ faktörü, zekânın her alanındaki performansın birleşiminden oluşmaktadır ve zekâ testlerinde ölçülen genel zekâ düzeyini belirtmektedir. Zekâ konusunda çalışmalar arttıkça zekâ tanımı ve değerlendirmesine ilişkin yöntem farklılıklarında da değişiklikler gözlenmiştir. Zekâyı tek bir oluşum olarak görmekten ziyade, farklı zekâ tiplerini içeren çok boyutlu bir zekâ kavramından söz edilmektedir. İlk olarak, yirminci yüzyılın ortalarında Raymond Catell (ö. 1998) tarafından bahsedilen “akıcı ve kristalize zekâ”, akıl yürütme, bilgi işleme kapasitesi, yaşam deneyimi içerisinde öğrenilen bilgi ve beceri ve sorunları çözme yetisi şeklinde tanımlanmaktadır. Bir dizi sayıyı hatırlarken ya da bozulan bir radyonun nasıl tamir edileceğini anlatırken akıcı ve kristalize zekâyı kullanırız. Yaşam deneyimi zenginliğine sahip ileri yaştaki bireylerde özellikle kristalize zekânın belirgin şekilde ön plana çıktığı söylenebilir. 

Psikolog Howard Gardner’in 2000 yılında ileri sürdüğü “Çoklu Zekâ Kuramı” zekânın tek ve baskın bir yetenek olmadığını, çok sayıda ve farklı boyutlarda yetilerin değerlendirilmesi gerektiğini ve sadece ölçümlenen bir zekâ katsayısıyla (intelligence quotient, IQ) zekâ düzeyinin belirlenemeyeceğini ileri sürmektedir. Mantıksal-matematiksel zekâ, uzamsal zekâ, sözel zekâ, kinestetik zekâ, müziksel zekâ, içsel zekâ, sosyal zekâ, doğasal zekâ ve varoluşsal zekâ bu kuram çerçevesinde ele alınan çoklu zekânın boyutları arasında yer almaktadır. Bireyin zekâsı bahsi geçen her bir zekâ türü düzeyinin belirlenmesi ile değerlendirilir. Mantıksal-matematiksel zekâ, sorun çözme ve bilimsel düşünme yeteneğini içerir. Uzamsal zekâ, farklı şekilleri bir araya getirme ve görselleştirme yeteneği olarak adlandırılır. Sözel zekâ, bir dili kullanma ve kendini ifade etme yeteneğidir. Kinestetik zekâ, bir sorunu çözmek için bedenin kullanılmasını içermektedir. Müziksel zekâ, bireyin müzik yoluyla kendini anlatma becerisidir. İçsel zekâ, kişinin kendisi ile ilgili farkındalığı ve kendisini anlama yeteneği ile ilgilidir. Sosyal zekâ, kişinin çevresindeki bireyleri değerlendirerek ve onların duygu ve düşüncelerini anlama yeteneğidir. Doğasal zekâ, doğadaki canlıları tanıma ve doğadaki mevcut dengeyi anlama yetisidir. Varoluşsal zekâ, sonsuzlukla ilgili sorunlar üzerine düşünme olarak tanımlanır. Kuramda bahsedilen bu zekâ türleri, Gardner’a göre birbiri ile ilişki içerisindedir. 

Zekâ konusunda çalışmaları bulunan Sternberg, genel zekâ testlerinin özellikle bireylerin kariyer başarısını değerlendiremediği savından hareketle “pratik zekâ” tanımını yapmıştır. Buna göre, diğerlerinin davranışlarını gözleme yoluyla öğrenilen ve günlük yaşamdaki sorunların çözümüne ilişkin çeşitli teknikler kullanma yeteneği pratik zekâdır. 

Zekâ konusunda son yıllarda sıklıkla araştırmalarda ön plana çıkan “duygusal zekâ”, kendisinin ve diğer insanların duygularını anlama, ifade etme ve duyguları düzenleme becerisidir. Diğer bir deyişle duygusal zekâ, diğerlerine karşı empati duymanın, öz-farkındalığın ve sosyal becerilerin temelidir. Diğer insanların duygularını anlama ve kendisine ilişkin öz farkındalığın olması duygusal zekâsı güçlü olan bireylerin insan ilişkilerinin güçlü olmasını açıklamaktadır. Geleneksel zekâ testlerinden ortalama puan alan birinin kariyerinde neden oldukça başarılı olabileceğini açıklamaya duygusal zekâ kavramı yardım edebilir.

Emre Şenol Durak

En az 3 karakter girmelisiniz.
En az 3 karakter girmelisiniz.
2022 ©
Sosyal Bilimler Ansiklopedisi