Zihin felsefesi, genel olarak adına “zihin” (mind) dediğimiz fenomeni zihin-beden ilişkisi çerçevesinde ele alan ve bu çerçevede zihin ile bağlantılı duyum, öznel deneyim, yatkınlık, bilinç, zekâ gibi kavramları enine boyuna inceleyen bir felsefe disiplinidir. Zihin felsefesinin konuları, felsefede oldukça eski bir disiplin olan bilgi teorisiyle (epistemoloji) yer yer kesişse de 20. yüzyılda bağımsız bir alan olarak kendisini göstermiştir.
Zihin felsefesi Gilbert Ryle’ın (ö. 1976) 1949 tarihli Zihin Kavramı adlı yapıtının yayınlanmasından sonra, analitik felsefe geleneği içinde bağımsız bir felsefe disiplini olarak ortaya çıkmıştır. Bu disiplinin genel olarak bilgi felsefesi (epistemoloji) ve psikoloji felsefesi alanı çerçevesinde oldukça eski bir tarihi olduğu, köklerinin Platon (ö. MÖ 348/7) ve Aristoteles’e (ö. MÖ 322) kadar uzandığı bilinmekle birlikte, 20 Yüzyılda ortaya çıkan zihin felsefesinin özellikle Descartes’taki zihin-beden (mens-corpus) düalizmi bağlamında gelişen sorunu kendisine hareket noktası olarak aldığı söylenebilir.
Descartes’ta (ö. 1650) biri diğerine indirgenemeyen ama bağlantılı olduğu da düşünülen iki töz olarak zihin ve beden ilişkisi çerçevesinde beliren sorun, Descartes sonrası felsefede çeşitli şekillerde çözülmeye çalışılacak ve buna göre çeşitli akımlar ortaya çıkacaktır. Örneğin zihin felsefesi alanındaki akımlardan idealizm (Berkeley, Hegel), zihin ve beden şeklinde iki ayrı töz olduğu fikrini reddedip bedenin varlığını zihne indirgerken, materyalizm ya da başka bir adlandırmayla fizikalizm bizim tüm zihinsel süreçlerimizi bedenin zihinle ilişkili kısmına yani beyne indirgemektedir.
Böylece ortaya özellikle Descartes tarafından savunulan töz düalizmi ve Descartes sonrasında ise idealizm ve materyalizm olmak üzere üç ana akım çıkmaktadır. Bunların yanında hem zihnin hem de bedenin tek bir gerçekliğin iki yüzü olduğunu savunan çift yüz teorisi (Spinoza, Russell); Ryle ile Wittgenstein tarafından savunulan, Descartes’ın zihin-beden ilişkisini “makinedeki hayalet” olarak değerlendirip eleştiren ve zihinsel süreçleri çeşitli şekillerde dışsallaştırılmış davranış biçimleriyle açıklamaya çalışan mantıksal davranışçılık görüşünü; zihin-beden düalizmini bir sorun olarak bir tarafa bırakıp, zihinsel süreçleri çeşitli girdiler (input), işlemler ve çıktılar (output) şeklinde iş gören unsurlar ya da işlevler olarak değerlendiren işlevselcilik görüşünü (Lewis, Putnam); bütün zihin faaliyetlerini nöro-fizyolojik süreçlerle açıklamaya çalışan eleyici materyalizm (Patricia ve Paul Churchland) ve öznel deneyimlerin indirgenemezliğini savunan nitelik düalizmi görüşünü (T. Nadler) bu alanın öne çıkan görüşleri olarak sayabiliriz.
Yukarıda belirttiğimiz zihin-beden sorunu çerçevesinde, ayrıca, bilinç sorunu ve öznel deneyimlerin niteliği (qualia) sorunu da öne çıkan sorunlar olarak bu alandaki tartışmaları şekillendirmektedir. Bilinç sorunu çerçevesinde başvurulan yönelimsellik (intentionality) kavramı da bu alanı Husserl tarafından geliştirilmiş olan Fenomenoloji akımına bağlamaktadır.
Çetin Türkyılmaz