İng. Conflict Areas in the Arctic
Arktik bölgesi etrafı kara parçalarıyla çevrili bir okyanustan oluşmaktadır. Okyanusu çevreleyen kara parçaları ABD, Kanada, Rusya, Danimarka ve Norveç’e aittir. Dolayısıyla bu beş devlet, okyanusa kıyısı olduğu için kıyıdaş devletler olarak ifade edilmektedir. Bölgenin büyük bölümünü okyanus oluşturduğu için Arktik’te devletler arasında teritoryal anlamda anlaşmazlık konuları nadirdir. Buna karşın, devletlerin aynı alanlar üzerinde farklı argümanlarının olduğu deniz alanlarıyla ilgili anlaşmazlıklar daha fazla öne çıkmaktadır. Bu nedenle, Arktik’te ortaya çıkan uyuşmazlıklarda genel olarak uluslararası deniz hukuku kuralları uygulanmaktadır. Burada Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Arktik devletlerince başvurulan en önemli organ olarak işlev görmektedir.
Arktik bölgesinde toprak iddiasına dayalı devletler arası anlaşmazlıklar yoğunlukla adalar üzerinde ortaya çıkmıştır. Özellikle bazı adaların egemenliğine dayalı statü belirsizlikleri Arktik devletleri arasında tartışmalara neden olmuştur. Bu belirsizliklerin bir kısmı, Svalbard örneğinde olduğu gibi, devletler arası anlaşmalar yoluyla çözüme kavuşturulmuştur. Bir takımada niteliğinde olan Svalbard’ın üzerindeki statü belirsizliği 1920 yılında imzalanan Spitsbergen Anlaşması ile çözüme kavuşturulmuştur.1 Adanın askerden arındırılmasını öngören ilgili Antlaşma hükümlerince egemenliği Norveç’e verilmekle birlikte, Antlaşma’ya taraf devletlere ticari faaliyetler konusunda eşit haklar tanınmıştır. Nitekim 2012 yılından itibaren Norveç ve Rusya adada ticari faaliyetlere başlamıştır.
Deniz alanlarıyla ilgili üzerinde anlaşmazlık bulunan bir diğer ada Danimarka, Norveç ve İzlanda’ya neredeyse eşit uzaklıkta bulunan Jan Mayen adasıdır. İlgili adanın 200 deniz miline kadar olan deniz alanı üzerindeki anlaşmazlık üç devlet arasındaki müzakere, uzlaştırma komisyonu ve yargı kararlarının etkisiyle çözüme kavuşturulmuştur.2 Egemenliği Norveç’e ait bulunan ada ile ilgili 1980 yılında oluşturulan uzlaştırma komisyonunun çabalarıyla 1981 yılında Norveç ve İzlanda arasında ortak bir deniz alanının kabul edilmesiyle bu sorun ilgili iki ülke arasında çözüme ulaştırılmıştır. Ada üzerindeki deniz alanları ile ilgili tartışmaların bir diğer tarafı olan Danimarka da hak iddiasında bulunmuştur. Ancak 1988 yılında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) kararıyla iki devlet arasındaki 64,600 km² alan sırasıyla Norveç (57%) ve Danimarka (43%) şeklinde paylaştırılmıştır.3
Hans adası -yerli dilde Tartupaluk- konumu itibarıyla Kanada’ya ait Ellesmere Adası ile Grönland arasında ve iki adaya neredeyse eşit mesafede yer almaktadır. Ada üzerinde insan yerleşimi olmamakla birlikte, adanın stratejik konumu ve hidrokarbon kaynakları açısından zengin olabileceği yönünde yapılan tahminler adayı önemli kılmıştır. Bu nedenle Danimarka ve Kanada, adanın statüsü konusunda tam egemenlik iddiasında bulunmuştur. Adanın 1973 yılından beri egemenlik statüsü ile ilgili belirsizliği, Kanada ve Danimarka arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur. Ada üzerindeki anlaşmazlık, 2022 yılına kadar Arktik bölgesindeki teritoryal anlamdaki tek anlaşmazlık olarak bilinmektedir.
Hans Adası üzerindeki anlaşmazlık, 1973 yılında deniz alanlarının yeniden sınırlandırılmasına yönelik yapılan girişimlerden sonra başlamıştır. İlgili yıl içerisinde deniz alanları belirlenirken adanın statüsü sonraki görüşmelere bırakılmıştı. Bundan dolayı Hans Adası’nın statüsü ile ilgili anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır. Özellikle 1984 yılında Kanada’nın askeri birlikleri tarafından adanın ziyaret edilmesi ve adaya Kanada bayrağının ve sembolik Kanada viskisi şişesinin bırakılması, Danimarka tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Buna karşın Danimarka Başbakanı adayı Danimarka’nın yerel içkisi schnapps ile ziyaret ederek karşılık vermiştir. Adanın statüsü ile ilgili belirsizliğin sürmesi, iki devlet arasında çözüm önerilerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Nitekim 2005 yılında her iki ülke, sorunun çözüme kavuşturulması için koordineli bir biçimde çalışmaya karar vermiş, 2018 yılında ise ortak bir görev gücünün kurulmasında mutabık kalmıştır. Bu ortak görev gücünün de çalışmaları sayesinde yaklaşık yarım asırdır Kanada ve Danimarka arasında yer alan ada üzerindeki anlaşmazlık 2022 yılı içerisinde iki tarafın belirli konularda mutabık kalmasıyla sona ermiştir.4 İlgili anlaşmaya göre Hans Adası’nın her iki ülke arasında eşit bir şekilde paylaşılmasına karar verilmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi teritoryal anlaşmazlıkların sınırlı olduğu Arktik bölgesinde devletler arası anlaşmazlık konuları daha çok deniz alanlarıyla ilişkili olmuştur. Bu anlaşmazlıkların bir kısmı karşılıklı deniz alanlarına sahip devletler arasında olmuştur. Arktik Okyanusu’nda bu manada Rusya-ABD, ABD-Kanada, Kanada-Danimarka, Danimarka-Norveç ve Norveç-Rusya arasında olmak üzere karşılıklı beş deniz alanı mevcuttur.5 Deniz alanlarıyla ilgili anlaşmazlıklara bakıldığında, ABD ve Rusya Bering Denizi üzerinde, ABD ve Kanada Beaufort Denizi üzerinde -Arktik deniz alanlarıyla ilgili henüz çözüme kavuşturulamayan temel anlaşmazlık olarak durmaktadır,6 Danimarka ve Kanada Lincoln Denizi üzerinde anlaşmazlık yaşamaktadır. ABD ve Rusya arasında 1990 yılında yapılan anlaşmayla Bering Denizi ile ilgili düzenlemeyi de içeren ve kara suları ve 200 deniz mili mesafeyi içeren alanlar üzerine anlaşma sağlanmış; ancak ilgili anlaşma henüz Rusya tarafından onaylanmadığı için yürürlüğe girmemiştir.7 Lincoln Denizi üzerinde ise 2012 yılında Kanada ve Danimarka eşit mesafe ilkesine dayalı bir anlaşma sağlamıştır.8 Barents Denizi üzerinde ise Norveç ve Rusya anlaşmazlığı mevcut idi ancak 2010 yılında iki ülke bu deniz üzerindeki alanların eşit bir şekilde paylaşımına dair anlaşmaya vardı.9 Bu nedenle Barents Denizi üzerindeki yaklaşık yarım asırdır süregelen anlaşmazlık son bulmuştur. İlgili anlaşmazlığın sona ermesi, Arktik’de deniz alanları konusunda yaşanan anlaşmazlıkların barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturulması anlamında önemli bir yer edinmiştir.
Arktik Okyanusu’nda iklim değişikliğiyle birlikte deniz buzunda meydana gelen büyük çaplı erime ve çekilmeler, kıta sahanlığının genişletilmesi ile ilgili sorunları da ortaya çıkarmıştır. Normal şartlarda 200 deniz mili mesafesinde olan kıta sahanlığının, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) bünyesindeki Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu’na (KSSK) taraflarca başvurularak artırılabilmesi mümkündür.10 Başvuru sahibinin komisyon tarafından belirlenen şartlara göre başvurabilme imkânı, bu konuda Arktik devletleri arasında aynı alanlar üzerinde anlaşmazlıklara neden olmuştur. Anlaşmanın ilgili hükümleri çerçevesinde ilk olarak Rusya 2001’de, Norveç 2006’da Danimarka ve İzlanda 2009’da, Kanada 2013’te KSSK’ye başvurmuştur.11 ABD dışında tüm kıyıdaş devletler kıta sahanlığını genişletmek için KSSK’ye başvurmuştur. Örneğin kıta sahanlığının genişletilmesiyle ilgili Danimarka, Kanada ve Rusya Lomonosov ve Gakkel sıradağları/tepeleri için, Kanada ve Rusya ise Alpha tepesi için KSSK’ye başvurmuştur.
Arktik’te deniz alanlarıyla ilgili anlaşmazlık konularından biri de ulaşıma elverişli hale gelen yeni deniz ticaret yolları olan Kuzey Deniz Yolu (NSR) ve Kuzeybatı Geçidi (NWP) üzerinde yaşanmaktadır. Asya, Avrupa ve Amerika arası ticarî deniz ulaşımı bakımından önemli fırsatlar sunan bu yeni deniz rotalarının statüsü üzerinde belirli Arktik devletleri arasında anlaşmazlık bulunmaktadır. Söz gelimi, Rusya’nın münhasır ekonomik bölgesinde yer alan Kuzey Deniz Yolu (NSR) Rusya tarafından ulusal bir rota olarak değerlendirilirken, ABD bu rotanın bir uluslararası geçit olduğu üzerinde ısrar etmektedir. Bu sayede ABD, ilgili rota üzerinde transit geçiş hakkı elde etmeye çalışmaktadır. Kuzeybatı Geçidi (NWP) üzerinde ise ABD ve Kanada arasında anlaşmazlık bulunmaktadır. Kanada’nın iddialarına göre bir bölümünün Kanada’nın Arktik yarımadasından geçtiği bilinen bu rotanın iç sular kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, ABD’ye göre burası uluslararası geçit olarak düşünülmelidir.12 Dolayısıyla Kanada’nın bu rota üzerindeki tam egemenlik iddiasına ABD karşı çıkmaktadır.
Özetlemek gerekirse, son olarak Hans Adası üzerinde Danimarka ve Kanada’nın anlaşmaya varmasıyla, Arktik’te halihazırda teritoryal anlamda, toprak iddiasına dayalı bir devletlerarası anlaşmazlık bulunmamaktadır. Öte yandan, deniz buzunun erimesiyle Arktik sularının kullanıma daha elverişli hale gelmesi ve bu gelişmelerin önemli fırsatlar doğurması, okyanusa kıyısı bulunan devletler arasında deniz alanlarıyla ilgili -özellikle kıta sahanlığının genişletilmesi maksadıyla KSSK’ye yapılan başvurular konusunda- birbiriyle çakışan iddialara, dolayısıyla anlaşmazlıklara sebep olmaktadır.